ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2020 Pazartesi

Ruh nedir

Ruh, din ve felsefede, insan varlığının maddi olmayan tarafı ya da özü olarak tanımlanır ve genellikle bireysellikle (zât) eşanlamlı olarak ele alınır.[1] Teolojide ruh kişinin ilahîliğe iştirak eden kısmı olarak tanımlanır ve genellikle bedenin ölümünden sonra kişinin varlığını sürdüren kısmı olarak ele alınır.[1] Birçok kültür insan yaşamının ya da varlığının cismani olmayan kaynağını ruh ile özdeş tutmuş ve birçok kültür tüm canlıları ruhlara dayandırmıştır. Tarih-öncesi halklarda bile vücut ile onu canlı kılan arasında bir ayrım yapıldığı görülmektedir.[1] Birçok dini ve felsefi akımda, her canlının bir unsuru olan, var olması için fiziksel maddeye ihtiyaç duymayan, madde-dışı, algılanamaz, tezahürleriyle kendini gösteren, aşkın, yaşama yeteneğine sahip, değişen ve gelişen, maksatlı bir öncül (kaynak) ya da bir güç olarak tanımlanan ruh, birçok dini ve felsefi akımda da ebedi, yetenekler sahibi, insan davranışlarının motoru, hata (günah) ile sevap işleme iradesine sahip bir varlık ya da varlığın saklı yüzü olarak kabul edilir. Bununla birlikte ruh kavramının kültürden kültüre, dinden dine, felsefeden felsefeye geniş ölçüde çeşitlilik gösterdiği görülmektedir. Çeşitli dinler ve filozoflar, ruhun doğası (yapısı), beden ile ilişkisi, kökeni ve ölümlü olup olmayışı konularındaki farklı görüşleriyle bir sürü teori ortaya koymuşlardır. Birçok dini ve felsefi gelenekte ruhun her canlı oluşumun içteki özünü içeren, kendine özgü bir varlık olduğu ve insanın temel unsurunun -beyninden veya organizmasının herhangi bir kısmından ziyade- ruh olduğu kabul edilir. Buna karşılık diğer bazı din ve felsefelerde ise ruhun beden ile kendisi arasında aracılık görevi görecek maddi bir elemanı bulunduğu kabul edilir. Ruh ile can kavramları arasında kimi kültür, din ve felsefelerde bir ayrım yapılmamış, kimilerinde ise bir ayrım yapılmış olmasına ve bu kavramları belirten iki ayrı ya da birkaç terim olmasına rağmen, söz konusu terimler, sık sık aynı kavramı belirtmek üzerine birbirlerinin yerine kullanılagelmişlerdir. Ruhlar genellikle ölümsüz olarak kabul edilirler. Birçok inanışa göre ruh, enkarne olmadan (ete bürünme, doğma) önce de mevcuttu. Maddeciliğin reddettiği ruh, Jean-Paul Sartre gibi bazı çağdaş yazar ve filozoflara göre “özden önce gelen varoluş”tur. Ölüm olayında bedenin hareket özelliklerini yitirmesi ruhun beden üzerindeki hakimiyetini, yani bedeni etkilemeyi bırakması olarak açıklanır. Ruh kavramı ölümden sonra yaşam kavramlarıyla yakından ilişkili olmakla birlikte, bu konudaki görüşler son derece çeşitlilik göstermektedir, özellikle bedenin ölümünden sonra ne olup bittiği konusunda. Halihazırda bilimsel araştırma, genel kabule göre, konusu olan maddi evrenin dışında kaldığından, ruhun var olduğunu ya da var olmadığını ortaya koyamamaktadır. Psikoloji ekollerinin de ruh konusundaki görüş ve yöntemleri birbirinden farklı olup çeşitlilik göstermektedir Bazı eski uygarlıklarda ruh kavramı konusunda benzerlikler ve ruh ile ilgili ortak bir anlayış bulunmaktadır. Bu ortak anlayış ruhun ya da “canın ölümsüzlüğü” olarak adlandırılabilir.[2] Farklı uygarlıklarda rastlanan söz konusu benzerlikler, bu anlayışın toplumların birbirleriyle etkileşimleri yoluyla birbirlerine geçip yayıldığı fikrini doğurmaktadır. Fakat ana kaynağın yeri hakkındaki görüşler farklıdır. Mezopotamyalılar'ın ölmüşlerinin mezarlarına yiyecek ve çeşitli eşyalar bıraktıkları bilinmektedir.[3] Babil dininin öte-âlemi ve doğaüstü varlıklarını ilgilendiren kısmı tümüyle Sümerler'den alınmıştır.[4] Sümer mitolojisine göre, “ölüler ülkesi”ne gidip dönebilen tek kişi Enkidu olmuştur. Böylece Enkidu yeniden yaşayanların dünyasına döndüğünde, yeryüzünde yaşayanlara ölüm ve “ölüler ülkesi” hakkında çeşitli aydınlatıcı bilgiler vermiştir.[5] Mezopotamyalılar ölülerin ruhlarından kötü olanların yaşayanlara musallat olduğu ve onlara zarar verdikleri inancına sahiptiler.[6] Ölülerin ruhları görülebilir ve işitilebilirdi. Bunun yanı sıra hami varlık adıyla bilinen yardımcı-koruyucu ruhlar da vardı. Babil'de her insanın bir koruyucu meleği ya da koruyucu ruhu bulunduğuna inanılırdı. Herodot gibi kimi eski Yunan yazarlar eski Mısırlılar'ın ölümden sonraki yaşama ve ruh göçüne inandıklarını yazmışlardır.[7] Eski Mısır geleneğine göre, ölen kimseyi bir yargılanma beklerdi. Bu yargılanmaya eski Yunanca'da psikostazi (psychostasis) ya da psikostasya (psychostasia) adı verilmiştir. Terim psikhe (yaşamsal unsur, nefes) ve statis (tartılma) sözcüklerinden türetilmiştir. Ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yargılanması olan psikostazide, kimileri ölümden sonraki vicdani hesaplaşma olgusunun sembolik öğelerle anlatımını görürler.[8] Bu yargılanma sahnesinin betimlenmesine Mısır Ölüler Kitabı'nda[9] ve birçok eski Mısır belge ve yazıtında rastlanır. Eski Mısır metinlerine göre, her ölü için söz konusu olacak “tartılma”, ilahe Maat'ın "hakikat salonu" denilen salonunda gerçekleşir. Bu tartılma ve yargılanma sahnesi Mısır resimlerinde, bir kefesinde ölünün vicdanı temsil eden kalbi, diğer kefesinde bir tüyün bulunduğu terazi ile temsil edilir.[10] Yeraltı âleminin sorumlusu ve "Ra'nın gözü" sayılan Maat'ın hiyeroglifi “hakikat, adalet ve doğruluğu” simgeleyen tüydür. İlah Tot ise sonuçları kaydetmektedir. Yürek suçlarla ağırlaşmamış olduğu takdirde tüyden hafif gelecekti. Bazı psikostazi temsillerinde yüreğin sınavdan başarıyla geçememesi durumunda başarısız ölüyü yutmak üzere terazinin yanıbaşında bekleyen Ammemet (Ammait, Ammit) adlı "ölü yiyici" bir yaratığın tasvir edilmiş olduğu görülür. Eski Mısır geleneğinde ölüm olayı ile bedenlerini terk eden ruhların çeşitli ölüm-ötesi halleri ve öte-âlem anlamı Amenti (Amentet)terimiyle ifade edilirdi.[11] Mısırlılar, ölenin sonraki yaşamı için, ölü bedenin iyi korunması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu nedenle kimi cesetleri mumyalamış ve firavunlarının ölü bedenlerini özenle saklamışlardır. Eski Mısırlıların geleneğinde kişinin ruhsal varlığı çeşitli kısımlar halinde ele alınmış ve çeşitli terimlerle ifade edilmiştir. Bu terimlerin ifade ettikleri anlamlardan bazıları hakkında ejiptologlar arasında tam anlamıyla bir fikir birliği oluşmamıştır. Eski Mısır geleneğinde insan varlığının çeşitli kısımlarını ifade eden terimlerden bazıları ve ifade ettikleri anlamlar şunlardır: Ha (bazen çoğulu haw): Jat olarak da yazılır. Kişinin fiziksel beden (etten) kısmıdır. Daha ziyade memelilerin vücudu için kullanılan bir terimdir. Ib: Ab olarak da yazılır. Ruhsal varlığın düşünce ve heyecanlarla ilgili unsurudur, kalp sembolüyle simgelenir. Hiyeroglif olarak: Ka D28 Z1 Ka: Yaşamın ölümsüz ve evrensel unsurunun bir parçasıdır. Geleneklerdeki “evrensel yaşam gücü” kavramına, Teozofi'deki esîrî -astral beden kavramına ve Deneysel Spiritüalizm'deki perispri kavramına yakın bir anlam içerir. Kişi geliştikçe ka'sı da gelişir. Kişinin ölüm olayında bedenini terk eden kısımdır. Resimlerde insan başlı bir kuş olarak, hiyeroglif yazıda ise bir anlam ifade edecek şekilde iki açık kol biçiminde belirtilir. Ba: Batı'daki “can” (İng. soul) kavramına yakın bir anlam taşır. Aynı zamanda kişiyi kendisi kılan unsurdur, yani bireysel kişiliktir. Bedenin ölümünden sonra varlığını sürdüren bu unsur, kimi zaman insan başlı şahinle, kimi zaman düz gagalı tepesiz (sorguçsuz) bir kuş olarak tasvir edilir. Ren: Kişinin adını gösteren kısım ya da unsurdur. Sheut: Shuyt ya da khaibit olarak da yazılır. Kişinin daima mevcut olan “gölge”sidir. Siyaha boyanmış küçük bir insan figürüyle tasvir edilir. Aj: Işığa bağlı olan unsurdur.Tepeli ibis kuşuyla tasvir edilir. Sekem: Sekhem olarak da yazılır. Kişide İlahî İrade'nin ve İlahî Kudret'in tezahürüdür. İnisiyasyonla ve büyük gayretler sonucunda elde edilebilir. Ancak ilahların kudretini yeryüzünde elde etmiş olanlara verilir. Hiyeroglif olarak: Ba G53 Z1 Khu: Akh, akhu, ikhu ya da sahu olarak da yazılır. Ölen kişinin ka ve ba'sının birleşimidir. Varlığın eski haline dönüşü söz konusudur. Ka, khu ve ba bir bütündür. Khu ölümden sonra kasının içine geri döner. Evrende düzeni sağlayan khudur. Sekhu: Khat olarak da yazılır. Kişinin fiziksel kalıntılarını belirtir. Bünyesinde gerek Orta-Asya, gerekse Mezopotamya'dan alınmış kültürel öğeleri barındırmış eski İran'da bölgenin geleneklerine damgasını vurmuş en önemli dini öğreti M.Ö. 7. yüzyılda ortaya çıkan Zerdüştlük olmuştur. Eski İran geleneklerinde insan varlığı şu unsurlardan oluşuyordu: Tanū: Fiziksel beden. Ahu: Canlandırıcı güç. Vyāna: Yaşam nefesi. Manah:Zihin ya da ruh. Ruvan (Avestan urvan):Can. Fravarti (Avestan fravaşi): Koruyucu ruh ya da koruyucu melek. Bu, kişinin bir unsuru olmaktan ziyade, kişiye yaşamı boyunca yardımcı olan hami varlıktı. Dianā (Avestan daēnā): Ruhsal duble.[12] Ölüm sonrası yargılanmanın önem taşıdığı Zerdüştlük inancında kişinin dünya yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulan ruvan'dı; dolayısıyla gelecek yaşamında ödül veya ceza ile karşılaşacak olan da ruhsal varlığın bu unsuruydu.[12] Zerdüştlüğün kutsal metinlerinde şöyle denir: “Adil kişinin canı ölümsüzlük içinde hep sevinçli olacak, fakat yalancı canı kesinlikle işkence görecek. Ahura Mazda (Bilge Tanrı) bu yasaları kendi egemen yetkisiyle takdir etmiştir.” Zerdüştcülük öncesi dönemde de İran'daki eski kabileler, ölmüşlerine ilgi gösterir, onlara muhtemelen yeraltı dünyasında kullanmaları için çeşitli objeler sunarlardı.[13] Eski Yunan ve Roma Düzenle Eski Yunan geleneğinde İlyada'nın yazıldığı zamanlarda, psyche Latince'deki animagibi, “nefes” anlamına geliyordu. Ruh kavramı da phrenes sözcüğüyle ifade ediliyordu. Yunanlar zamanla ruh dedikleri olgunun farklı kısımları, farklı prensipleri ve farklı güç ya da yetileri olduğunu düşünerek bunlar arasında ayrım yapmaya ve ruhun bu manevi özelliklerinin farklı adlarla adlandırmaya başladılar. Pisagor'un öğretisinde psişe (psyche)"yaşamsal güç"e ve duyumsal duyarlılığa, nous ise zihinsel (entelektüel) yeteneğe tekabül ediyordu. Platon'un öğretisinde de bu anlayışa paralellik görülür. Aristo ise bir ayrım yaparak, nous'u aktif zihnin pasif zihni olarak kabul etmiştir ki, bu kavram sonradan yapılan yorumlarda Logos'a ya da Tanrı'ya özdeş kabul edilmiştir.[14] “Semavi alemdeki saf nefes olarak ifade edilen ve Tanrısal ortamda (cennette) yaşamaya çağrılacak” bir ruh kavramını dile getiren pneuma kavramı ancak Teolojik eğilimli edebiyatın görünmesiyle başlamıştır. Pneuma Romalılar'da spiritustu. Pneuma'nın tabiatında mevcut olan ateş, dünyevi bir yanmayla ilgili olmayan, esîrin saf ateşi olarak kabul edilirdi. Hava ve yaşamsal ısının karışımı gibi görülen pneuma sık sık esîrin saf ateşi ile özdeş tutulmuş veya onunla ilgili görülmüştür. Örneğin Aristo'nun kabul ettiği sistemdeki “evrenin canı” bu saf, esîrî (aether) ateştir. Fakat evrenin tek bir canlı varlığa indirgenmesi fikrinin kaynağı muhtemelen Pisagor'du. Bu fikir Platon aracılığıyla Stoacılar'a da geçmiştir.[14] Antik Çağ'da ruhçu felsefeyi işlemiş filozoflar arasında Anaximenes, Pisagor, Empedokles, Herakleitos, Sokrates, Platon sayılabilir. Homeros'a göre insan varlığının iki canı vardı; bunlar thumos ve psychè idi. Thumos (« can-kan ») Homeros'un yazılarında, kan ve nefesle ilişkilendirilir. İnsan varlığının yaşamsal kapasitesini, tam olarak kişinin dış âlemle etkileşim kapasitesini ifade eder. Arzu etmeye, davranmaya, kişinin kendini dış âlemde ifade etmesine iten unsurdur. İnsan iyice bunaldığı anlarda thumos'u ile diyalog kurabilir. Bazı organlarda ikamet eder ve ölümden sonra ortadan kaybolur (bedeni terk eder).[15] ' [16]. Psyche (« can-nefes ») kavramı ise, Homeros'un yazılarında, uyku, baygınlık ve ölüm kavramlarıyla ilişkilendirilir. İnsandaki ilahî kıvılcım o olmamakla birlikte, ilahî kıvılcımın gölgesidir (skia), hassas bir yapıya sahiptir. İnsanlar ile ölümsüz ilahlar arasındaki önemli bir farktır (eski Yunan geleneğine göre ilahların gölgesi olmaz). Homeros'a göre, insan bayıldığında psyche bedenden ayrılıyordu. Ölüm olayında ise psyche bedenden ayrılıp, bedenin gölgesi biçiminde yeraltı âlemine (Hades'e) gidiyordu. Ölümden sonra kim olduğunu unutsa da, varlığını Hades'te (eski Yunan cehennemi) sürdürüyordu. Ölülerin psycheleri yaşayan insanlara öyle çok benziyordu ki, Achilleus kendisine görünüp konuşan ölü Patroklos'un psychesine sarılmayı denemiş ama başaramamıştı.[17] Orfe'nin öğretisinde ise psyche insan varlığının yüce ve ilahî kısmı olan candır, ölümsüzdür, fiziksel bedende olduğunda (cismani dünyada yaşarken) ıstırap çeker ve kendisini özgür kılacak kurtuluş yolunda ilerler.[18] M.Ö. 5. yüzyılda ortaya çıkan, Orfik Misterler Orfizm olarak bilinen dini akımda ruh göçünün ilke edinildiği görülmektedir. Kimilerince Orfe'nin kurucusu olduğu ileri sürülen bu dini akımda insanın hem ilahi ve semavi hem de nefsani ya şeytani etkiler altında olduğu kabul ediliyordu. Bu dinde amaç, tamamiyle ilahî hale gelmekti; bu da Titanlarla simgelenen dünyevi, maddi tutkuları, nefsani arzuları yenerek kurtuluşa varmak ve dünyadaki doğum-ölüm çevriminden kurtularak dünyada bir daha doğmamakla mümkündü. M.Ö. 6. yüzyılda, Mısır ve Babil'de bulunmuş Pisagor İtalya ve Yunanistan'da ruhla ilgili eski kavramları geliştirmiştir. Pisagor ve izleyicileri ruh göçü öğretisini savunuyorlardı.[20] Pisagor'un bu ruh göçü görüşünü M.Ö. 583 doğumlu Syros'lu Pherekydes'den ya da Mısır'da aldığı eğitimden edindiği ileri sürülür.[21] Bu ruh göçü öğretisinde ruha bir özerklik atfedilmişti. Bu öğretiye göre amaç, ölümsüz olan ruhu, ruh için bir hapishane sayılan bedenin esiri olmaktan kurtarmaktı. Dünyada bedenlenen ruhların tekamül hedefi, sonuçları yaşanılacak hatalardan arınarak, ilahlar âlemine girmeye hak kazanmak ve böylece ilahlar âlemine erişerek yeniden ilahî yapıdaki ilk durumuna dönüşünü edinmekti. Pisagor'un ruh göçüne ilişkin görüşü, sonradan, Pisagorcu cemiyetlerden ve Eleusis Gizemleri[22][23] toplululuklarından fikirler edinmiş olduğu bilinen olan ünlü filozof Platon tarafından da ifade edilmiştir. Buna karşılık Platon'un öğrencisi Aristo hocasının ruh ve beden ikilemine karşı çıkmış, ruh ve bedenin madde evreninde asla ayrıştırılamayacağını, ikisinin de aynı varlığın değişik veçheleri olduğu fikrini savunmuştur. Empedokles ve Herakleitos ruhu ateşe benzetmişlerdir. Ruh göçü fikri bu filozoflarda da bulunur. Bunlar ruh göçü görüşünü, tenasüh kavramındaki gibi değil, ruhun gitgide daha gelişmiş vücutlarda bedenlenmesi (sıra ile bitki, hayvan ve insan basamaklarından geçmesi) şeklinde kabul etmişlerdir. Epikür'e göre, can maddileşmiş ve ölümlü hale gelmiştir. O, vücuttaki bir atom yayılımıdır. Platon ve Aristo'ya karşı olarak, canın evrensel bir bütünün, yani İlahî Can'ın bir parçası olduğunu kabul etmeyen Epikür'e göre, ilahlar beşeri şeylerle uğraşmazlar. Stoacılık'ta “tüm âlemden oluşan bütün” bir bedendir. Bu beden kavramı çağdaş kabullerimizde alışık olmadığımız bir kavramdır. Stoacı kabulde ruh bir tür nefes (“pneuma”) olarak belirtilir. Ruh bir alev ya da ateştir, daha doğrusu aslında ilahî nefesin bir parçası olan, ateşten bir nefestir. Aristoxenus'a göre, can, şarkıdaki ve lirle oluşturulan müzikteki armoniyi andırır şekilde, bir tür bedensel nabız atışlarıdır. Doğası ve düzeni nedeniyle vücuttan, şarkılardaki makamlara (tonlara) benzer bir hareki gam yayınlanmaktadır.[24] Bu görüş ile Pisagor'un öğretisindeki “kürelerin müziği” adıyla bilinen “kürelerin armonisi” önermesi arasında bir benzerlik ya da paralellik olduğu söylenebilir. (Pisagor'un bu önermesinde dokuz kozmik siferin, hareketleriyle, algılayamadığımız, uyumlu bir ses oluşturduğu öne sürülür.)

25 Haziran 2018 Pazartesi

Baş melek Mikail - Ruhun sesi

Sevgili üstatlar, Tanrı Bilincinin Işık Hücreleri fiziksel yapınıza çok daha derin nüfuz ederken, DNA’nızı çevreleyen Işık zarları çözünmeye başlıyor. Bu Alt – Evrenin parçası olarak, DNA ipliklerinin aktivasyonunun bir seferde ikişerli olarak gerçekleşmesi için bu, Adem/Havva Kadmon Işık Beden mavikopyasına programlandı. DNA iplikleri farklı boyut seviyelerine uyumludur. Şu anda fiziksel bedeninizde mevcut ve aktif olan iki iplik birinci, ikinci ve üçüncü boyut seviyelerine uyumludur. Daha önce söylediğimiz gibi, sizler düşük boyutların yoğunluğuna battıkça, DNA iplikleriniz ikişer ikişer Işık zarlarıyla örtüldü ve Sizler Işığın yüksek boyutlarına geri gidiş yolculuğunuza başlamaya hazır oluncaya kadar ihtiyaç olarak saklandı.

Birinci, ikinci ve üçüncü boyutlar: DNA’nın İki İpliği

Dördüncü ve beşinci boyutlar: DNA’nın Dört İpliği

Altıncı ve yedinci boyutlar: DNA’nın Altı İpliği

Sekizinci ve dokuzuncu boyutlar: DNA’nın Sekiz İpliği

Onuncu ve onbirinci boyutlar: DNA’nın On İpliği

Onikinci boyut: DNA’nın On İki İpliği

Berraklık olması için ve Yüksek Benlik/RuhÜstü bütünleşmesinin sıralamasını anlamanıza yardım için, Yüksek Benliğinizin her fasedine bir rakam atayalım. Tanrısal Benliğinizin bir Işık Küresi içinde sarmalanmış bir fasediyle doğdunuz. DNA’nızda, aura alanınızda bedeninizdeki hafıza Hücrelerinde kodlanmış frekanslar, yaşamınızın başlangıç aşamalarında deneyimleyeceğiniz frekanslardı. Eğer her şey plana göre gittiyse, bazen yaşamınızın erken yıllarında Ruhsal Benliğinizin dürtüklemelerine/fısıltılarına uyandınız ve Ruh/kişilik bütünleşme süreci başladı.


 Buna Bir numara Ruhsal Benlik adını veriyoruz. RuhÜstünüz adını vereceğimiz İki numara Ruhsal Benliğiniz doğum anınızda Ruh Yıldızınıza, Sekizinci Çakraya yerleşti. Eğer “Ruhun Sesine” kulak verdiyseniz, kademeli olarak, zamanla Ruhunuzun bu yüksek boyutlu fasedi sizi Işıklandırır ve çakra sisteminize ve aura alanınıza kendi saf Işık frekanslarını yayar. Yüksek bilincinizin bu fasedinin bütünleşmesi tamamlandığı zaman, uygun zamanda Üç numara Ruhsal Benliğiniz, çokboyutlu Varlığınızın sonraki daha ileri Kıvılcımı, Sekizinci Çakra pozisyonuna iner ve sizin RuhÜstü bilinciniz olur. Bu işlem çok uzak gelecekte bir zamanda İlahi BEN’im Varlığınız/Tanrısal Benliğiniz ile yeniden birleşinceye kadar tekrar tekrar yinelenir.

Materyalliğin fiziksel alemlerinde maceranıza başladığınız zaman, parıldayan, kristalin Işık Bedeninizin etrafında yavaşça bir et (beden) giysisi oluşturdunuz. Bedeninizin arka bölgesinde, fiziksel kalbinizin arkasına bir Işık Küresi yerleştirildi. Kutsal Kalbiniz olarak adlandırılan bu Işık Küresi, Ruhunuzun/Yüksek Benliğinizin yuvası oldu ve Elmas Çekirdek Tanrı Hücreniz de bu Kutsal Odaya yerleştirildi.

Tanrı Bilincinin Yedi Işınının nitelikleri, özellikleri ve erdemleri de Işık Küreleri içine yerleştirildi. Çakralar olarak bilinen bu küreler çok yüksek hızda dönmeleri için tasarlandı, bu onların fiziksel bedenin ön ve arkasından yayılan, dönen Işık konileri olarak görünmelerine neden oldu.

Şimdi, fizyolojik sınırlamalarınızın ötesine ilerleyebilmeniz için, çağlar boyunca yaratmış olduğunuz tüm uyumsuz frekansları elimine etmeyi, böylelikle dört alt beden sisteminizi – fiziksel, zihinsel, duygusal ve astral – arındırmayı ararken, süreci tersine döndürmeye çabalıyorsunuz.

Ben – merkezli tutumdan uzaklaşmalısınız; ancak, siz yükseliş yolunda iyi oluncaya kadar bu gerçekleşmez. Hatırlayın, yüksek frekanslı Işığın aşılanmasına hazırlıkta insan bedeninizi iyileştirmeye/dengelemeye gayret ettiğiniz zaman, “bencillikte” veya yoğun şekilde kendinizle meşgul olmakta bir erdem bulunduğunu anlattık. Bu hazırlık aşaması Işık aşılamasının her bir yüksek seviyesi için önemlidir; aksi taktirde bu 220 voltluk bir çıkışa 110 volt elektrik fişi takmak olurdu, bu anında şok ile ve muhtemelen cihazın (fiziksel bedenin) yıkımı ile sonuçlanırdı.

Bedensel formunuzun yedi çakrasını saflaştırmaya, böylece omurga kolonunuzun önünde işleyen Işık Sütununuzu yaratmaya/aktive etmeye odaklanmanız çok önemlidir. Bu Işık Sütunu Dünyanın Kalp Özü Merkezine ve başınızın tacının 10 – 30 santim üzerindeki Yıldız Tetradehronunuza, Ruh Yıldızınıza bağlantısını yeniden oluşturmalıdır. Bu gerçekleştirildiği zaman, Yaratıcı Işığın beş adet daha yüksek Işınına kademeli olarak erişim kazanırsınız, bu da Evrimin bu özel devri için İlahi damganızı tamamlar.

Ancak, yüksek boyutlara geri yolculuğunuz sırasında sizden birçok özel misyonu kabul etmenizin istendiğini açıklamalıyız ve genellikle bunu kabul edersiniz; çünkü bu yükseliş sürecinin tasarlanmış olduğu yoldur. Tanrısal Bilincinizin tamlığına geri dönmeyi sonsuza dek ararsınız, ama ayrıca bir şekilde hizmet etme yakıcı arzusunu da sürdürürsünüz; çünkü Kutsal Kalbinizin derinlerinde, saf sevgiyle ve doğuştan gelen hizmet etme arzusuyla titreşen bir Tohum Kristal vardır.

Melek krallığının ve diğer büyük Işık Varlıklarının birçok fasetlerinin/Kıvılcımlarının Dünya’da enkarne olmaları ve insanların yolunu izlemeleri buyuruldu. İnisiyasyon portalları açıldı ve Çağlar boyunca açık kaldı. Ancak, geçmişte sadece birkaç cesur Ruh aydınlanma kapısından geçti ve Kendinin üstatlığını elde etti.

Bilinçli farkındalık uyanışın ve daha karmaşık ve daha saf kavramları anlamanın kademeli aşamaları vasıtasıyla gelişir. Sizler ilerlerken, geceleri Astral Beden yolculuklarınız sırasında bilincin daha da yüksek boyutlu seviyelerine kademeli olarak erişim kazanacaksınız. Öğrenme salonlarına ve en sonunda bilgelik salonlarına alınıyorsunuz. Zamanla, en yüksek hayır için kullanılacak Yaratıcı Işığın Adamantine Parçacıklarının dalgalarını soluyan ve yayan Dünya Hizmet Gruplarına katılacaksınız.

Dünya Hizmet Piramidinde Ruhsal grubunuzun üyelerine katılmak için ne zaman uygun olduğunuzu nasıl bileceksiniz? Ruhsal Şarkınız dördüncü boyutun ortalarında ve üstünde tınladığı zaman otomatik olarak oraya götürüleceksiniz. Karmanızın %51’ini dengelediğiniz zaman ve duygusal doğanızı kontrol etmek için gerçekten çaba harcadığınız zaman oraya gideceksiniz. Etrafınızdakilerin içindeki en iyiyi görmeye başladığınız zaman ve hayatı ve dünyayı şefkat ile filtrelenen gözlerle görmeyi öğrenirken, yargılamadan çıkmaya gayret ettiğinizde oraya gideceksiniz.

Dünya Hizmet Piramidinin yapısını açıklamamıza izin verin. Beşinci boyutta devasa bir kristal piramit imgeleyin, bunun çifte ucu altıncı boyutun ilk seviyesine uzanıyor. Bu harikulade gösterişli yapının içinde, beşinci ve altıncı boyutun alt seviye frekans kalıplarının derecelere bölünmüş seviyeleri vardır. Her biri Işığın özel armonik frekansları ile tınlayan binlerce daha küçük piramit vardır. Bu piramitleri küçük Işık şehirlerine denk tutabilirsiniz. Dünya Hizmetkarları grubuna katılmak için nitelendirildiğiniz zaman geldiğinde, sizin özel titreşim kalıbınıza uyumlu olan Işık piramidine götürülürsünüz. Işık rezonansında ilerlerken, Dünya Hizmet Piramidinin içindeki daha da yüksek Işık istasyonlarına sürekli olarak yükselirsiniz. Bu da yükseliş sürecinin bütünsel bir parçasıdır.

İnsanlığın odaklanmış bakışı dünyasal varoluşun boğucu çıkmazından kaldırılıp, geleceğin uzak mesafeli ufkuna yükseltiliyor. Maddi zenginlik arzusunun yerine Ruhsal bilinci arzulama geliyor. Dünya Hizmetkarları güçlü bir Ruhsal bağlantı ile bir arada tutulacak: bilinçte yükselme ortak amacıyla, insanlığa hizmet etme kutsal yemininin hatırlanması.

Bu Alt – Evrenin İlahi Mavikopyası on iki boyutlu bir deneyim olarak yaratıldı. Çok fazla sayıda boyutları deneyimlemek için yaratılan diğer Alt – Evrenler vardır ve bazı diğer Alt – Evrenler de daha az sayıda boyuta sahiptir. Dünya ve parçası olduğu güneş sistemi, bu Alt – Evrenin genişleme İlahi Planının sonraki yüksek derecesine katılmaya uygun olmak için, Tanrı Bilincinin on iki Işınının tüm niteliklerini, özelliklerini ve erdemlerini yeniden bütünleştirme sürecindedir.

Zamanla, bilincin evrimini, fiziksel bedendeki evrim aşamaları izler. Form her zaman düşünceyi izler. İnsan bedeni Yaratıcı Işığın yüksek frekanslarını, Kutsal Ateş Işığının Adamantine Parçacıklarını almaya hazırlanmakta. IŞIĞIN BİRLİKTE YARATICI ÜSTADI olacaksanız, Olmanın pasif modundan, eyleme – yönelik, genişleyici Işık Taşıyıcıları olarak yeni bir biçimde daha saf Varoluş Haline evrimleşmelisiniz.

İçinize dönüp yüksek frekanslı kavramlar ve bilgiler için yukarıya doğru erişirken, astral plandan, kollektif bilinç inanç sisteminden otomatik olarak geri çekilmeye başlarsınız. Spiritüel bakış açısından, evrim titreşim frekanslarına durmadan artan hassaslık ve daha büyük aydınlanma ve daha şefkatli mizaç ile sonuçlanan daha fazla Yaratıcı Özü bütünleştirme yeteneği anlamına gelir. Zeki, uyanmış bir insanın sezgisi insanlığın İlahi Planının ve kendisinin oynadığı rolün daha büyük anlayışına götürür. Beşinci boyuta girmek ve sonra orada mevcut olan bilgelik ve ileri yeteneklerin engin deposuna erişmek için odaklanmış zeka gereklidir. Meditasyon ve güçlü bir Ruhsal bilinç kozmik ifşaata (esinlere) portal açar.

Gerekli, uygun olduğunda Işık yolundaki öğrenciye genişleyen bilgi her zaman sağlanır. Gerekli olan sonraki adımınız ve eyleminiz bir seferde bir seviye olarak ifşa edilir. Düşünce/bilginin Işık hücrelerini alırken, Yüksek Alemlerin Varlıkları ile telepatik iletişimi düşünün. Fikirlerinizin canlı bir resmini yaratma ve bunlar beyninizde ve Eterlerde kaydedilinceye kadar bunları yeterince tutma yeteneğini mükemmelleştirmek için pratik yapmalısınız. Hatırlayın, enerji düşünceyi izler.

Işık hem enerji hem de maddedir. Enerji Işık Piramidi vasıtasıyla işlendiği zaman, madde/enerji elektriklenmesi veya dönüşümü gerçekleşir; insan zihni yüksek alemlerin aydınlanmış Varlıklarına erişirken, bu enerji dönüşümü ile sonuçlanır. Kademeli olarak, bu ileri teknikleri kullanmak ve bunları mükemmelleştirmek sizleri entropi/bozulma yasalarından özgürleştirir ve yavaşça gençleşme sürecine başlarsınız.

Sizler ayrıca kademeli olarak, görünürlüğün bir türünden daha ileri bir hale ilerliyorsunuz. Renk ve Işığın mor ötesi spektrumunun ötesine, Işığın birçok yüksek frekansına, elektromanyetik spektrumlarına ilerliyor olacaksınız. Ayrıca zekanın birçok seviyesinde çalışmaya hazırlanmaktasınız.

Dünya’yı ve İnsanlığı sürekli olarak bombalayan enerji akımlarından kaçamazsınız. Harika Işınların yaşam veren enerjisi, Baba/Anne Tanrımızdan bu evrenin Büyük Merkezi Güneşi vasıtasıyla, Alt – Evrenlerin, galaksilerin ve güneş sistemlerinin sayısız güneşlerine yayınır. Ayrıca bu Alt – Evrende, birçok takımyıldızından ve diğer güneş sistemlerinden gelen, titreşen kozmik enerjinin özel frekansları da vardır, tüm yaşayan şeylerde direkt etkisi olan Dünya Ananızın nabız atışı ve kalp atışı da vardır.

Yüksek boyutlu frekansların kozmik güçlerinin çoğu yararlı, yaşamı sürdürücü ve güçlendiricidir, üçüncü/dördüncü boyutların düşük, uyumsuz frekansları zararlı ve sınırlayıcıdır. Her ruh kendi Enerji İmzası vasıtasıyla çoklu frekansların hangisine karşılık vereceğini belirler. Bunu yaparken, ya Dünya’da kendi kişisel cennetlerini ya da özel cehennemlerini yaratırlar.

Beyniniz görkemli bir organdır ve engin sayıda “bilinç – frekans Yaşam Kodları” içerir. Dahi potansiyelinizin çoğu, başınızın arkasında taç çakraya yakın yerleşik olan Kutsal Zihninizin yüksek boyutlu seviyelerinde saklanmıştır. Ruhsal Şarkınız bu zengin bilgi deposuna erişimde size yardımcı olacak frekansları içerir. Her frekans oktavı hızlanması size Tanrı bilincinin daha yüksek seviyesine erişim sağlar. Beyniniz/zihniniz üstatlığın ve aydınlanmanın anahtarlarını taşır.

Sevgili kalpler, hatırlayın, eğer sadece kişisel yükselişinize odaklanırsanız, mesajlarımızı yanlış yorumlarsınız. Aydınlanmaya götüren yüksek yolu adımlarken, sözleriniz, eylemleriniz ve fiilleriniz ile başkalarına erişip kalplerine dokunmalısınız. Yoldaki gerçek bir öğrenci hizmet hayatını sürdürür.

Yoldaki bir öğrenci, bilinci, bilgeliği ve Işığı artarken fiziksel aile görevleri ve sorumluluklarının ötesine kademeli olarak ilerler. Kademeli olarak, öğrencinin etkisi genişler ve gerçek bir yol gösterici olma fırsatı artar. Egoyu terbiye etmek ve bir Dünya Hizmetkarı olmak için gerekli bilgi ve uzmanlığı elde etmek için sürekli ve planlı çaba gereklidir. İnsanlığa rehberlik yapan bir Işık olarak hizmet etmek için göze çarpan bir örnek olmalısınız ve spiritüel bilgeliği harekete geçirme ve teşvik etme yeteneğine sahip olmalısınız.

Cesur dostlarım, Yaratıcı Sevginin/Işığın mükemmelliğinin tadını çıkarmanın nasıl hissedildiğini biliyoruz. Sizler henüz anlamaya başlıyorsunuz ve sizler varoluşun aydınlık alemlerinin daha yükseklerine erişirken, içinizdeki özlem kuvvetlenecek ve daha fazla zorlayıcı olacak. Başlangıçta birbirimizle mükemmel ahenk içindeydik ve çok iyi bir biçimde uyumluyduk. Birlikte, yavaşça ama emin şekilde bu güzel birlik haline geri dönüyoruz.

Ebediyen dostunuz ve sürekli yoldaşınızım,

Ben Başmelek Mikail’im.

(Çeviri: Saffet Güler)

.ronnastar.com

Kopyalayabilir ve paylaşabilirsiniz. BAŞMELEK MİKAİL’İN MESAJLARINI WEBSİTEMİZDE BİR ARMAĞAN OLARAK YAYINLAMAKTAYIZ; YİNE DE İŞLETME GİDERLERİNİ VE TÜM DÜNYAYA GÖNDERDİĞİMİZ ÜCRETSİZ SEVGİ PAKETLERİNİN POSTA ÜCRETLERİNİ KARŞILAMAK ÜZERE YAPACAĞINIZ BAĞIŞLARDAN MEMNUNİYET DUYACAĞIZ.

http://galaktikfederasyon.blogspot.com/2013/02/basmelek-mikail-ruhun-sesi-cagiriyor.html 

26 Mayıs 2018 Cumartesi

ENERJİ TOPRAKLAMA EGZERSİZİ

Doğum sırasında ve doğumdan sonra bilinç olarak bedene odaklanan ruh varlığı kök şakrasını açarak dünyanın enerjileriyle bağlantı kurar. Bu süreçte kök şakrasını açmak ve dünyayla bağlantı kurmak için muazzam bir gayret gösterilir. Bu bağlantı onun bedende kalması ve yaşamayı seçmesi için gereklidir. Beden enerjileriyle dünya enerjilerinin bağlantı kurmasına topraklanma denir.
Yetişkin bireylerin de kök şakraları aracılığıyla, dünya enerjileriyle olan bağlantılarının güçlü olması hem fizik hem de enerji alanının sağlığı için gereklidir. Özellikle enerji çalışması yapacak olan bireylerin topraklanma dediğimiz egzersizle bu bağlantıyı güçlendirmeleri ve kendilerini dünya enerjilerine çapalamaları işlerini çok kolaylaştırır. Çapalanan beden, toprağın derinliklerine kök salmış sağlıklı bir ağaç gibi dimdik ayakta olduğunu hisseder. Yerküre enerjileriyle beslenir ve güçlenir. Aurasının titreşimleri de artar.
Biyo-Elektro-Manyetik Enstitüsünün (Reno, Nevada’da) kurucusu olan Dr. John Zimmerman’a göre, şifacıların topraklanma dedikleri şey yeryüzünün manyetik alanı ile hem frekans hem de faz bakımından bağlantı kurma eylemidir. Zimmerman şifacıların, şifa eylemi sırasında Schmann dalgaları ile bağlantı kurduklarını, beyinlerinin sağ ve sol yarı kürelerinin birbiriyle dengeli hale geldiğini ve beyin dalgalarının 7,8 – 8 hz’lik alfa ritmi gösterdiklerini keşfetmiştir. Şifacı hastaya enerji aktarmaya başladığında hastanın beyin dalgaları da alfa ritmine geçmektedir. Aslında şifacı, hastayı yeryüzünün manyetik alanının atımlarına bağlamakta ve böylece şifa için muazzam bir enerji kaynağını da kullanmaktadır.
Topraklanma egzersizi her yerde işyerinde, uçakta hatta otobüste bile rahatlıkla yapılabilir. En fazla birkaç dakika hatta saniyeler içinde yapmak mümkündür. Böylece beden enerjisi dünyanın enerjisine güçlü ve derin bir şekilde tekrar bağlanıp çapalanır.
Topraklanma egzersizi de imajinasyon çalışmasıyla yapılır. İmajinasyon bir düşünceyi bir hayali zihinde canlandırmaktır. Olmasını istediğimiz şeyi tutkulu bir istekle, sanki gerçekten de o şey oluyormuş gibi hissederek hayal etmektir. Bütün enerjiler düşünceyi izler. Farkındalıkla imajine ettiğimiz her düşünce ve imajinasyon da enerjiyi yönlendirir. Doğrudan toprakla temas etmek, toprakla uğraşmak da topraklanmayı sağlar.
Topraklanma için yalınayak toprakta yürümek, toprakla uğraşmak, elleri toprağa dokundurmak, kırsal alanlarda veya parklarda oturmak vs. iyi bir yoldur. Toprakla uğraşan çiftçiler, köylüler vs. gayet iyi topraklanmış durumdadır.
Uykuda ruh ve beden ilişkisi gevşer. Şuurumuz, farkındalığımız birazcık geri çekilmiştir. Bu nedenle önce farkındalığı tekrar bedene odaklamak gerekir. Farkındalığı bedene odaklamak için uyanır uyanmaz yatağınızdan fırlamayın. Çalışıyorsanız uyanış saatinizi her zamankinden biraz öne alın.
Sırt üstü uzanıp ayak parmaklarınızı, ayak bileklerinizi hareket ettirin. Bacak ve baldır kaslarınızı kasıp bırakın. Karın, gövde, yüz, kol kaslarınızı kasıp bırakın. Bu kasıp gevşeme uygulamasını yaparken şuurunuzun ayak parmaklarınızdan başlayıp tüm vücudunuza tekrar nüfuz ettiğini düşünün. Bu çalışma yaklaşık 4 dakikanızı alır.
Ondan sonra kalkın. İsterseniz başka bir odaya geçin.
Topraklanma için İmgeleme
A. Omurganız dik, ayak tabanlarınız yere basacak şekilde oturup gözlerinizi kapatın. Her iki elinizi iç içe koyun ve başparmaklarınızı birbirine değdirin.
Burnunuzdan derin bir nefes alırken, yerküre enerjilerinin ayak tabanlarınızdan içeri girdiğini ve göbek çukurunuza kadar yükseldiğini düşünün. Bu nefesi verirken göbeğinizdeki enerjinin yukarı doğru yükseldiğini ve tepe şakranızdan çıktığını hayal edin. (3 kere)
Şimdi dikkatinizi gökyüzüne çevirin. Başınızın üstünde beyaz bir ışık imgeleyin. Nefes alırken, bu ışığın tepe şakranızdan içeri girdiğini ve göbek çukurunuza kadar indiğini düşünün. Nefes verirken, bu ışığın bacaklarınızdan indiğini ve ayak tabanlarınızdan yerküreye doğru aktığını düşünün.
B. Bacaklarınızı hafifçe açıp ayakta durun veya oturun ve gözlerinizi kapatın.
Beyaz bir ışık huzmesinin, başınızın üstündeki tepe şakrasından girdiğini, gövdenizden geçip iki bacak arasından ve ayak tabanlarından yerkürenin derinliklerine aktığını düşünün. Beyaz ışık yerküreyi delip çıksın ve yükselip tepe şakranızdan tekrar girsin. Bu imgelemeyi, inanarak 4 veya 5 kez tekrarlayın.
Dinlendirici bir uykudan sonra topraklandığımızda, psişik korunma için gerekli olan diğer imgelemeleri yapmak, o imgeleri enerji ile şarj edip güçlendirmek kolaylaşır. Yaptığımız çalışmadan verim alma şansımız çok artar.

Çinli seks izle Çinli japon pornosu

Popüler Yayınlar